90’lı yıllar denildiği zaman içten içe “Ahhh ahhh” çekenler burada mı? Özlem derin… 90 doğumlu olanları dinlediğinizde, o senelerdeki samimiyeti bugünlerde bulamadıklarını dile getirirler. Samimiyete özlem vardır. 90’lı yıllarda çocuk olmak hiçbir şeye benzemez. En mutlu zamanlarımızı o yıllarda geçirmişizdir. Mutluluğun ne demek olduğunu o senelerde öğrenmişizdir. Biri gelip “Sana zaman makinesini vereceğiz, hangi döneme gitmek istersen git” dese, tercihimizi hiç düşünmeden 90’lı yıllara dönmekten yana kullanmaya çekinmeyecek nesiliz biz ? Sizin de burnunuzda buram buram tüttü o yıllar değil mi? Derinden bir ah çekerek “nerede o günler!” diyoruz. Yaşlandığını hissetmek böyle bir şey galiba.
Elimizde ne bir zaman makinesi var ne de bizi o döneme döndürebilecek başka bir fırsat. Bunları yapamayız. Ama o günleri tebessümle hatırlamamıza sebep olacak, hemen hemen herkesin ortak noktası olan ve annelerimizin de içinde bulunduğu en tadından yenmeyen anılarımızı gündeme taşıyabiliriz, ne dersiniz? ? O zaman kemerlerinizi sıkıca bağlayınnn! 90’lı yıllara yolculuk baş-la-sın!
90’lı Yıllarda Annenizle İstisnasız Yaşadığınız 10 Durum!
1. Sanat eseri niteliğindeki dantel önlük yakasını annemizin boynumuza istikrarla takması
Dantel önlükleri hatırladığınızda “Neydi o günler be!” dediğinizi duyar gibiyiz. Annelerimizin büyük bir iştahla ördüğü, kolaladığı, ütülediği ve boynumuza oturttuğu bu önlükleri taktığımız 90’lı yılları gel de unut unutabilirsen! Annenize sorsanız o da “falancanın kızındaki önlük modelini” hatırlar.
Sanmayın ki önlükleri hatırladık da, ceplerimize iliştiren mendilleri unuttuk! Onları da unutmadık tabii ki. Her hafta tırnak kontrolü yapılırken, sıranın üzerine özenle örtüp parmaklarımızı üzerine koyarak tırnak kontrolüne hazır hale getirdiğimiz zamanları unutursak ciğerimiz kurusun beyler. Tamam dağılabiliriz ?
2. Sokakta oyun oynarken “Anneeee acıktım ben!” cümlemize annemizin ekmek arası peynirle cevap vermesi
Oyunun en cafcaflı zamanında, sokağı bırakamadığınız sıralarda karnınızdan gelen guruldama seslerinin beyninize gönderdiği acıktım sinyalinin cümleye dökülmüş halidir şu; “Anneeeee karnım acıktı!” Bu cümleyi kurduğunuz ilk zamanlarda anneniz muhtemelen “acıktıysan eve gel” cevabını vermiştir. Ama zamanla görmüştür ki, oyun aşkınız acıkma duygunuzdan daha baskın ve dayanamayıp size çareler üretmiştir. Nasıl bir çare mi? Tabii ki ekmek arası domates – peynir gibi enfes bir çare…
Şimdi büyüdük ve yediğimiz adana kebaplar, iskenderler bize çocukluğumuzda annemizin hazırladığı ekmek arası domates – peynir kadar lezzetli gelmiyor. En lüks oyun salonlarında oynadığımız oyunlar da, çocukken oynadığımız saklambacın yerini tutmuyor. Zaman denen şey, zenginleştikçe körelen bir törpü sanki…
3. Banyo yapmamız için pazar akşamları annemizin sobanın üzerinde güğümle su ısıtması
90’lı yıllarda pazar akşamları her evde bir telaş olurdu. Ne telaşı sandınız? Tabii ki banyo yapma telaşı. Sobanın üzerinde fokurdayan güğüm bize “hazırlan, bu akşam banyo yapacaksın” sinyalini verirdi. Hele ki birden fazla kardeşiniz varsa banyo sırası kavgalarından geçilmez, tadından da yenmezdi. Sobanın üzerindeki emektar güğüm bir dolar bir boşalırdı… Annemiz banyoya bir girer, bir çıkardı. Tası kafamıza bir indirir, bir kaldırırdı…
Anne, çocuğunun banyo ihtiyaçlarını giderirken baba boş durur mu? Tabii ki de durmaz. Soba yanıyor ya, boşa mı gitsin! Hemen kestaneleri çıkarır, sobanın üzerine büyük bir özenle dizer ve çocuklarına banyo sonrasında enfes bir kestane şöleni sunardı. Banyo sonrasında çocuklar kuruyana kadar ailecek sohbet ederlerdi, ardındansa uyku vakti… Çok özledik çok…
4. Sokağa gelen seyyar dönme dolaba binmek için annemize saatlerce ağlamamız
Köşe başından görünürdü dönme dolapçı amca… Ne zaman onu köşebaşında görsek, yokuş aşağı topuklarımız belimize değinceye dek hızla koşardık annemizin yanına. Eee anneyi ikna etmek öyle kolay değil. Ağlayacaksın, zırlayacaksın, yerlerde yuvarlanacaksın birazcık. Ne zamanki ağlamaktan yüzünüz morarmaya dönecek işte o zaman anneniz “Tamam tamam al şu parayı git bin dönme dolaba, ama bak bu son olsun!” diyerek bizi sustururdu. Ne ilkti ne de son… Hep senaryo aynıydı oysa. Ama plan %100 çalışıyordu ? Ağla – zırla – yere yat. Sonrasındaki mükafat ise dönme dolaptan indikten sonra yalpalayan ayaklarınız, dönen başınızdır. Her şeye rağmen güzeldir.
5. Sobanın üzerine kolonya dökerek çıkardığımız “foşşş” sesine, annemizin gözlerini belertmesi
Gerilim müziği eşliğinde sağa sola bakış atılır, etraf iyice kolaçan edilir ve ortalıkta annemiz yoksa elimizdeki kolonya şişesindeki kolonya usulca sobanın üzerine serpiştirilir… Veeee “Foşşşşşşş!” Gerilim müziği annenizin ayak adımlarıyla beraber hızlanır. Annenizin belermiş bakışları göz bebeklerinizi yakar. Yerin yarılmasını ve sobanın üzerinde kaybolan kolonya zerrecikleri gibi oracıkta yok olmayı istersiniz. Ama kaçış yoktur. Anneniz kolonya şişesini büyük bir hışımla elinizden alır, vitrinin en yüksek rafına yerleştirir ve parmağını gözünüze gözünüze sallayarak “Helee bir daha yaap bak ben sana n’apıyorum” cümlesiyle gerilim sahneniz sonlanır. Şimdi rahat bir nefes alabilirsiniz ?
6. Annemizin beslenme çantamızı yumurta, peynirle doldurup; suluğumuzu boynumuza asması
Akşamdan hazırlanan beslenme çantaları olmazsa olmazımızdı. Hele ki annemizin ıslak bezi koyduğu bez kutumuz bir efsaneydi. Beslenme çantasından her sabah çıkan ekmek arası domates – peynir sanki farklı bir şey yiyormuşuzcasına mutlu ederdi bizi. Boynumuzda sallanan suluğumuzsa bizi biz yapan şeydi. Her ne kadar tenefüslerde “acaba başka biri benim suluğumdan su içmiş midir?” korkusu yaşasak da, göz görmeyince gönül katlanırdı. Her türlü tehlikeye, ihtimale rağmen severdik suluğumuzu ?
7. Külotlu çorap giydirirken annemizin ayaklarımızı yerden kesmesi ve çimdiklemesi
Şimdilerde ayağınızı yerden kesen şeyin aşk olduğunu düşündüğünüzü göz önünde bulundurursak, ilk aşkınızın anneniz olduğunu size hatırlatmak isteriz. Çünkü ayağımızı yerden kesen ilk kişi annemizdir. Nasıl mı? Tabii ki de külotlu çorabımızı bize giydirirken kullandığı kaldırma kuvvetiyle ? Siz de küçükken, annenizin çorap giydirirken size attığı çimdiklere maruz kaldıysanız yalnız değilsiniz. Hatta aynı acıyı aynı duygularla hissettiğimizi varsayarsak akraba bile çıkabiliriz.
8. Annemizin saçımızı Amerikan tıraşı modeli kestirmesi (Kızlarda kahkül modası) 🙂
90’lı çocukların saç modeli tarifi en kolay olanıdır. O zamanlar apaçi saç modelleri yoktu tabi – küçükleri kast ediyoruz – Eğer erkekseniz saçlarınız kesinlikle Amerikan tıraşı olmalıydı. Kız iseniz kahkülleriniz yoksa eksik hissederdiniz. Sanki sizi siz yapan o kahküllermiş gibi bir duygu. Saç modeliniz organınız haline gelirdi. O model olmayınca hep bir parça eksik, hep bir dışlanmışlık hissi.
9. Meybuzu anneden gizlice yemeye çalışmamız
Annenizin göz hizasından ayrıldığınız her vakitte siz de soluğu meybuz yemekte mi alıyordunuz? Eğer cevabınız evetse, tebrik ederiz siz de klasik bir 90’lar çocuğusunuz. Annemizin “Sen hastalan da görücem ben seni!” tehditlerine rağmen vazgeçilmezimiz olan meybuzların tadı da, 90’lı yıllar gibi geride kaldı. Şimdilerin buz niyetine satılan dondurmalarında aynı lezzet yok. Bizim çocuklarımız, anne – babadan gizlice buz yemenin karşı konulamaz gerilim hazzını tadamayacaklar ?
10. Sokaktan eve gelmediğimizde annemizin “seni babana söyleyeceğim” diye tehdit etmesi
Gelmiş geçmiş en etkili tehditin ne olduğunu sorsalar, annelerimizin “seni babana söyleyeceğim” tehditi olduğunu gözümüz kapalı söyleyebiliriz. Yaptırımı olan en afilli tehdit budur! Güneşin çekildiği, havanın serinlemeye yüz tuttuğu akşam saatlerinde annenizin “Hadiiii artık eve gel, saat geç oldu” çağrısıyla, oyununuz en heyecanlı yerinde bölünür. Annenize nazınız geçtiği için bir süre onu duymazdan gelebilirsiniz. Taaa ki annenizin ağzından “Eve gelmezsen seni babana söylerim” cümlesi çıkana kadar… O cümle, duyduğunuz – duyabileceğiniz, adımlarınızı evinize doğru hızlandıracak en etkili cümledir. Geçmiş olsun, artık evdesiniz ve kalbiniz babanıza şikayet edilmeme hissiyle tatminkâr… 90’larda çocuk olmak böylesine eğlenceliydi… Ne mutlu ki 90’lı yıllara erenlere ?